top of page
Yazarın fotoğrafıHale Acun Aydın

EŞYA DEĞİL DENEYİM BİRİKTİRİN

Bugün konumuz: deneyimler...

Biraz deneyimlerin güzelliğinden,denemenin, yeni bir şeyler peşinde koşmanın insana yarattığı duygulardan bahsetmek istiyorum.

Size, yeni bir şey almaktansa yeni bir şey denemenin yıllar sonra sizde hala yaşattığı mutluluğu anlatmak istiyorum.

Bugün yazıyı bir perşembe günü yazıyorum, Perşembe demek sosyal medyada #tbt demek.

Yani geçmişi hatırlamak demek.

Ben de bugün geçmişe şöyle bir yolculuk yaptım ve 10 yıl önce Çubuklu'da denize karşı, boğaza karşı BungeeJumping yaptığım o günü hatırladım. Şimdi 37 yaşındayım, 26 yaşındayken o zaman ki sevgilim şimdiki eşimin (muhtemelen biraz da serde onu etkilemek için ) ''BungeeJumping kulesi kurmuşlar, hadi gidip deneyelim mi?'' sorusuna evet, dedim ve bir Pazar günü beraberce gittik. Çubuklu’ya vardık, arabayı bıraktık, otoparkın oralarda bir yere kurmuşlar platformu. Niye bunu bu kadar detaylı anlatıyorum size? Çünkü üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen aynı heyecan, aynı kalp çarpıntısını şu anda duyabiliyorum. 10 yıl önce aldığım, giydiğim, kullandığım biten yani artık giymediğim bir kıyafet, bir ayakkabı hatta belki de sürdüğüm bir ruj bana bu duyguyu, bu heyecanı yaşatmıyor. Şu anda hatırladığımda o günkü duyguya gidebiliyorum. Çıktık kuleye önce ben atladım, arkamdan Hakan atladı.İyi ki de öyle olmuş çünkü zaten o yapmasa ben hayatta yapmazdım. Ben en azından sıramı savmış oldum. Kuleye bir vinçle çıkarılıyorsunuz, kuleye çıktım. Sonra kemerler var; kulede sizinle duran bir görevli var, sizi aşağıya atmıyor ya da itmiyor ama bağlantılarınızı kontrol ediyor ve ne yapmanız gerektiğine dair direktifleri veriyor. Bu görevli bana dedi ki: ''Bak şimdi sana 3'e kadar sayacağım ve 3'e kadar sayınca mutlaka kendini bırak. Bırakmazsan burada kalırsın'' dedi ve gerçekten de sonrasında bizim arkamızdan deneyen bir sürü kişi kule tepesinde kaldı. Düşünerek yapılacak iş değil pek: ) Neyse 1, 2, 3 dedi ve ben böyle aaaağğğhh diye attım kendimi. Bu dediğim gibi hala içimi heyecanlandıran bir şey. Aynı şekilde geçmişte yurt içinde olsun, yurt dışında olsun seyahatler de aynı hissi veriyor. Hele öğrenciyken gittiğim yurtdışı gönüllü çalışma kampları. Hala o kampları düşündüğümde o sırt çantasını sırtıma takıp da pasaport kontrolünden geçerken anneme el sallayışım, çantamın ağırlığı (ilk sırt çantam çok ağırdı çünkü daha o zamanlar bir minimalist değildim ve daha kavrayamamıştım yanımda ne götürmek lazım) bunlar hala hatırladığım şeyler. Siz de kendinizi düşünün hala seneler sonra hatırladığınızda sizi heyecanlandıran, şöyle bir içinizi titreten, kalbinizi çarptıran şeyler neler? Eşyalar mı? Mobilyalar mı? Ayakkabılar mı? Çantalar mı? Kıyafetler mi? Takılar, tokalar mı? İlk yüzüğünüz, küpeniz mi heyecanlandırıyor sizi? Yoksa yaptığınız bir şey mi? Daha önce Instagram’da sorduğumda da birçok cevap geldi, Birisi Zipline denemiş, diğer bir kişi rafting, diğeri liseyi bitirip cesaret edip 1 sene Amerika'da okumuş, biri ateş üzerinde yürümüş yani ben düşünüyorum bu BungeeJumping'in bile 10 yıl sonra size karşınıza çıkıp bunu anlatıyorsam ateşte yürüyorsam herhalde 3 günde bir anlatırım. Ateş üzerinde yürümek nedir ya? Muhteşem. Ama illa ki çok çok büyük şeylere gitmeye gerek yok. İlk yaptığınız yemek, ilk yaptığınız pasta, ilk ördüğünüz şey de birrer deneyim. Evet, belki büyük şeylerin etkisi daha da büyük oluyor ama bir kursa, bir atölyeye katıldıysanız orada yaptığınız bir şey bir heykel, bir tablo, bir ebru aklınıza ne geliyorsa hepsi birer deneyim. Deneyimler kesinlikle sizi daha zenginleştiriyorlar. Ruh olarak daha yukarıya taşıyorlar ve sizi siz yapıyorlar. Tekrarlayalım aldığınız eşyalar değil, yaşadıklarınız sizi siz yapıyor. Buradan çıkıp sahile inip bir yürüyüş yapmak, orada bisiklete binmek de bir deneyim. Önemli olan denemediğiniz şeylerin biraz peşinde koşmak. Ben demiyorum ki maymun iştahlı olun, devam ettirmeyeceğiniz şeylerin peşinde koşun ama bir şans verin. Yani ömrünüzde bilmiyorum 250 liralık, 300 liralık bir kurs var diyelim. Bir hafta sonu gideceksiniz ve size hiç daha önce yapmadığınız bir şeyi öğretecekler. Resim yapmayı öğretecekler, kilden seramik yapmayı öğretecekler. Onun yerine 300 liraya alacağınız ve 1 sezon giyip de ya da kullanıp da bırakacağınız bir kıyafeti, bir ayakkabıyı, bir çantayı düşünün. Bunlardan hangisi 10 yıl sonra hatırlanacak? Eğer henüz okumadıysanız ''İstif Çağı'' kitabına bir göz atmanızı öneririm. Orada aslında minimalizme birazcık şöyle tokadını da atıyor yani -minimalizm de çok sıkıcı diye- ama olsun geldiğimiz nokta aynıydı. Benim de kafamdaki minimalizm zaten eşyaları azalttıkça hayatımızdaki deneyimlerin artması üzerine olduğu için aslında James Wallman ile aynı kapıya çıkıyor söylediklerimiz. O deneyimciliği anlatıyordu, eğer bir alışveriş yapacaksanız bu yapacağınız alışveriş de sizi bir deneyime yaklaştıran bir alışveriş olsun diyordu. Hayatınıza yeni bir hobi katın ve bu alışverişiniz bu hobiyle alakalı olsun diyordu. Yeni hobiler öğrenin, kendinizi keşfedin diyordu. Ben de size bunu öneriyorum. Evet, tam da şu dönemde pandemi var; evet, o var insanlardan korkuyoruz ama dışarıda illa insanlarla beraber olarak değil hatta belki biraz daha mecazi konuşursanız içeride çok geniş büyük bir dünya var. Biraz o dünyayı keşfetmemiz gerekiyor. Biz kimiz, neyi seviyoruz, neden hoşlanıyoruz? Hobileri düşününce aklımıza sadece şu geliyor: Kitap okurum, müzik dinlerim, yürüyüş yaparım. Bunların hepsi de çok önemli, bunları küçümsemiyorum ama bunları söylerken bir gerçekten yapıyor musunuz? Yani müzik dinlerim derken müziği nasıl dinliyorsunuz? Müziği gerçekten iş yaparken arada laf olsun, ortamı doldursun, sessizliği doldursun diye mi dinliyorsunuz yoksa müziğin notalarının kalbinize dokunmasına, o ritmini yakalamaya dikkat ediyor musunuz? Hobi düşünüp size önermeyi düşünüyorum ama herkes birbirinden o kadar farklı ki... Kimi el işinden hoşlanıyor, kimi daha fiziki şeylerden hoşlanıyor,kimisi bir masayı ortaya çıkarmaktan hoşlanıyor, kimisi sadece görsel sanatlardan hoşlanıyor. Mesela dostum Çağla, o da Yogik Minimalizm’i deneyimliyor. Yaşam tarzıyla birlikte yoga pratiklerinde de sadeleşmeyi deniyor. Onun hikayesini de buraya eklemek istiyorum: https://chandayoga.com/yoga-ve-minimalizm-az-coktur/ Evet ne yapabiliriz diyorduk, bu kısım sizin bulabileceğiniz bir şey ama lütfen kendi içinize bir dönüp neyi sevdiğinizi, çok uzağa gitmeye gerek yok bir film izlediğinizde, bir kitap okuduğunuzda, biriyle konuştuğunuzda yaptığı bir şeyden bahsettiğinde sizi ne heyecanlandırıyor, ne meraklandırıyor buna bakmak bunun peşine koşmak önemli.


Klişeleri pek sevmiyoruz, klişe adı üstünde aman basmakalıp sözler işte ne olacak, diyoruz ama klişeler güzel ama o klişelerin klişe olmasında arkasında bir yaşanmışlık, bir bilgelik var. O yüzden gelin eşya değil, anı biriktirelim; eşya değil, deneyim biriktirelim. Birikmiş eşyalarınız var onları da nasıl eleyeceğiz, ne yapacağız, nasıl sadeleşeceğiz, diyorsanız o zaman ya Youtube’daki videolarıma gidin ya turkisiminimalizm.com'a gidin ya da Instagram'da beni takip edin. Bu yazıyı da çok fazla eşya biriktirmeye yönelen, deneyim ile pek işi olmayan arkadaşlarınıza yollayın ve Instagram’da beni takip etmiyorsanız takibe almayı unutmayın. Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın...


654 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page